16 Ekim 2010

Dolu dolu bir cumartesi

Annem kahvaltıdan sonra sabah kahvesi için Zeyneplere gideceğimizi söyledi. Zeynep'in bahçeli evde oturduğunu hatırladım ve "Bahhçe" dedim. Annem de "Evet tatlım bahçede oynayabilirsiniz, hava bugün güzel." dedi. Yuppiii!!!

Zeynep beni görünce hemen elimden tutup içeri götürdü. Önce Ömer'e baktık. Beşiğinde tatlı tatlı uyuyordu. Minicikti... :) Zeynep'in odasına gidip seçtiğimiz oyuncakları salona getirdik ve bizimkiler sohbet ederken oyuncaklarla oynadık. Ara sıra odasına gidip başka oyuncaklar seçip getirdik, salon oyuncakla doldu, taştı. İlk defa gördüğüm tahta puzzle'ları şipşak yapıverince Seda çok şaşırdı. Annem bu başarımdan hiç etkilenmeyince daha da şaşırdı. Sonradan düşününce hak verdik; benim puzzle yeteneğim herkesi şaşırtıyor ama annem artık kanıksamış. Çünkü ilk yapışta ezberliyorum, sonraki yapışlar hep yapmış olmak için...

Evde sıkılınca bahçeye çıktık ve biraz da orada oynadık.
Scooter'ı paylaşamayınca Zeynep bisiklete bindi. Çünkü scooter benim için daha orijinal olduğundan bırakmak istemedim. Nasılsa evde benim de bisikletim var ama scooter'ım yok.
Annem bir ayağımı kullanarak ileri gidebileceğimi söyledi ama beceremedim.-Tahta puzzle verin bana! :)
Zeynep'in kocaman plastik mutfağında yemek yaptık.
Aramızda güzel bir uyum var. Birlikteyken biz de iyi vakit geçiriyoruz, anne-babalarımız da...

Zeynep&Seda'nın uyku saati, benim de yemek saatim gelince eve döndük. Annem başımın etini yiyor, "Öğlen biraz uyursan rahat edersin." diye... Yemekten sonra süt istedim, sonra "E ee" yapacağımı söyledim. Gerçekten de yatağıma yatıp uyudum.

Uyanınca portakal yedim, annem beni tekrar giydirdi ve çıktık. Astoria'ya gittik, annemin Paşabahçe'den alması gerekenler varmış... Electro World'ün kuklasını Elmo'ma benzettiğim için ona sevgi göstermek istedim ama bizimkiler her seferinde beni yerden kaldırıp ellerimi sildiler.
Uykumu aldığım için neşe içinde ortalıkta koşturdum, Migros'a gidip çok sevdiğim arabaya bindim.
Ben araba kullanırken annem alışveriş yaptı. Babam o sırada bizden ayrılıp Electro World'ü dolaştı. Sonra buluşup eve döndük. Akşam yemeği için El Torito'dan sipariş verdik. Meksika yemeklerini hiç yadırgamadan yedim. Yatmadan önce duşumu aldım ve tabii ki bolca süt içtim.

Yarın sabah kahvaltıya misafirimiz var, erken kalkıp anneme yardım edeceğim.

15 Ekim 2010

I love milk

Sabah 10:20'de en çok sevdiğim çizgi film "Hide and seek"i seyrettim. (Konusu 'arkadaşlarıyla saklambaç oynamayı çok seven bir köpeğin maceraları' olarak özetlenebilir. Scrappy'nin 5 arkadaşı ona saklambaç oynamaya geliyorlar, Scrappy 10'a kadar sayarken arkadaşları saklanıyor. Scrappy arkadaşlarını teker teker saklandıkları yerlerde buluyor ve çizgi film bitiyor.) Ardından "The cow goes moo" başladı. Bu çizgi filmde de her bölümde bir hayvan tanıtılıyor ama ben esas şarkısını seviyorum.

TV seyretmeye geçen hafta annem hastayken başladım. Artık sabah ve akşam 15'er dakika olmak üzere TV seyrettiğimi itiraf ediyorum. "Hide and seek"te 10'a kadar saymayı öğreniyorum, "The cow goes moo"da hayvanları tanıyorum. İkisi de öğretici olduğu için annem seyretmeme izin veriyor, reklam ya da klip seyrettirmiyor. Kısaca TV yasağını 18 ay sürdürebildik. "Yine iyi dayandık." diyor annem.

Çizgi film faslı bitince Teomanlara gittik. Gittiğimizde Teoman uyuyordu. Gözünü açıp beni gördüğünde çok şaşırdı. :) Bugün ikimiz de sakindik. Demek ki öğleden sonraları kuduruk oluyoruz. Teoman bana Büyümix ısmarladı. Daha önce hiç yememiştim. Büyümixlerimizi hüplettikten sonra biraz kitap okuduk.
Sonra salonu talan ettik. Oyuncakları etrafa saçtık. Chicco araba bugün de çok populerdi.
Bugün düne göre biraz daha iyi yedim diyebilirim. Dün -sadece sütle beslendiğim ilk 6 ayı saymazsak- hayatımın rekorunu kırıp tam 1,5 lt süt içtim! Sütü çok ama çok seviyorum, istediğimde verilmezse ortalığı yıkıyorum. Kahvaltıda pek bir şey yemiyorum. Bu yüzden yediğim yumurta sayısı da azaldı. Annem öğle yemeğinde omlet yapmayı denedi ama yine yemedim. Abur cubur huyum hala yok. Kuru üzüm-erik-incir-yemiş çeşitlerini bolca tüketiyorum. Bir süredir yoğurt yemiyordum, artık yiyorum. Meyve ile de barıştım, bu aralar favorim mandalina.

Akşam üzeri mandalinamı yerken Yelda aradı, "Evdeyseniz iş çıkışı uğrarım." dedi. "Evdeyiz, bekliyoruz." dedi annem. Araya Amerika seyahati girdiğinden uzun zamandır görüşmemiştik. Ona "Waka Waka" dansımı gösterdim, güldük eğlendik. Öğlen uyumadığım için uykum gelmeye başladı, Yelda gittikten sonra babamı bekledim. O sırada yemeğimi yedim. Menude biber dolması vardı, harika olmuş, çok severek yedim. Annem mutlu oldu. O kadar dolmanın üstüne 2 bardak sütümü içtim, şimdi de yatmaya gidiyorum. İyi geceler! :)

13 Ekim 2010

Sanat... Her yerde...

İlham geldiği anda neredeysem sanatımı orada icra ediyorum. Koridordaki taşlar ve odamın duvarı resim yapmak için çok elverişli. Yalnız olay yerinden ayrıldığım zaman yaptıklarım bilinmeyen bir güç tarafından siliniyor! Bu sorunu çözmem lazım. Ne de olsa benim de amacım kalıcı olmak...

12 Ekim 2010

Ela the fındıkkurdu

Sabah kapı çaldı, bir de baktım babaannem! Hemen "Babbbaaa!" diye koşup sarıldım. Elinde kocaman bir torba vardı. Annemle beğenip bedenini bulamadığımız mont ve paltoyu almış. Baktığımız Zaralar üzerlerinden çekirge sürüsü geçmiş gibiydi. Henüz eylül ortasındayken kışlık kıyafet kalmadığını görüp üzülmüştük. Neyse ki devamı gelmiş, babaannem de görür görmez kapmış.

Akşam üzeri bakıcısıyla beraber arkadaşım Teoman iade-i ziyarete geldi. Biz onlara gittiğimizde ben şaşkın, o hiperaktif durumdaydı. Hangi oyuncağa elimi uzatsam kıymete binmişti. Demek ki ev sahibi olunca böyle oluyormuş. Bugün de Teo (ilk başlarda) şaşkındı. Nereye gideceğini, hangi oyuncakla oynayacağını şaşırdı. Ben de kıpır kıpırdım. Ve tabii ki hangi oyuncağı beğense gidip elinden aldım. Sonra sonra Teo açıldı. Evin bir ucundan diğer ucuna koşmaya, çekmeceleri ve dolap kapaklarını açmaya başladı. İş çıkışı annesi Evrim de bize geldi. Bebekleri takip etmekten anneler yine hiç bir lafın sonunu getiremediler. Ben öğlen uyumadığım için su kaynatmaya başladım. Teo daha beter kudurmaya başladı. Böyle olunca aktivite akşamımızı erken noktaladık.

Özetle; ikinci buluşmada da pek birlikte oynamadık. Herkes kendi havasındaydı. Annem bunun normal olduğunu söyledi. Bu aylarda "parallel play" şeklinde takılmamız gerekiyormuş. Yani hala ısınma turlarındayız...Bugün sadece fındıkla beslendim diyebilirim. Geçenlerde ilk kez tattım fındığı ve çok sevdim. O günden beri her gün yiyorum. Ama bugün... "Minni de minni!*" diye ortalığı inlettim, başka da bir şey yemedim. Ve tabii bolca süt içtim. Öğleden sonra kek ve börek yemediğim gibi, akşam yemeği de yemedim. Annem V'nin kaçırdığı bölümlerini seyrederken, babam da halı saha maçından dönerken oturduğum yerde sızarak günü kapatmayı düşünüyorum.

*"Fındık da fındık!"

Tuvalet alışkanlığı günlüğüm-12

Bugün banyodan önce annem beni soydu. Bir süredir çiş yapmamışım. Halbuki tam da geldiği andı ama tuvalete yapmadım. "Bezz!" diye tutturup bez bağlattım ve beze yaptım. Oh!

11 Ekim 2010

Ela önce mutfakta, sonra TV başında

Bugün uzun zaman sonra hava gerçekten güzeldi. Pencereden sızan güneş içimizi ısıtıyordu. Annem parka gitmek isteyip istemediğimi sorunca hemen neşeyle "Evet!" dedim. Park seanslarını eskisi gibi öğleden önceye çektik. Böylece güneşin en tatlı olduğu saatlerde parka gidip bol bol D Vitamini depolayabiliyorum.

Parktan sonra yürüyerek markete gidip birkaç parça ihtiyacımızı alıp eve döndük. Biraz yokuş tırmandığım için yorulmuşum. Yemeğimi yedikten sonra hemen uyudum. Öğle uykusu uyumalı baya olmuş, iyi geldi. En çok annem seviniyor bu işe. Sabah 7'den akşam 9:30'a kadar beni oyalamak yorucu oluyormuş...

Uyanınca annem "Beraber kek yapalım mı?" diye sordu. Başımı sallayarak "Vuuuuvvv!" dedim. Bu mikser sesi taklidimdi. Babamın favorisi olan havuçlu kek tarifini önümüze alıp malzemeleri hazırlamaya başladık. Annem karışımı çırparken ben armudumu yedim. Hamuru fırına attıktan sonra annemle legolardan ev yaptık. Havuçlu kekin kokusu evi doldurunca pişip pişmediğini kürdanla kontrol edip keki fırından çıkardık. Tüm pencereleri açmamıza rağmen koku o kadar baskındı ki annemin başı ağrımaya başladı.

Saatler 18:10'u gösterdiğinde Yumurcak TV'de Caillou başladı. Annemin hasta olduğu günlerde Caillou ile tanışmıştım. Çizgi filmde 4 yaşında bir çocuğun maceralarını izliyorum. Bir de Rosie adlı kız kardeşi var, o yaşça bana daha yakın olduğundan kendimi seyrediyor gibi oluyorum. :) Annem de Caillou'nun annesini çok cool buluyor. Gerçi Caillou da Rosie de aşırı düzgün çocuklar, anneleri de gün içinde "sakince kitap okumak" gibi aktivitelere zaman ayırabiliyor.

Caillou'nun yayınladığı saat annemin akşam yemeğimizi hazırlama vaktine denk geldiğinden sürekli bacaklarına yapışıp ağlamamdansa TV seyretmem ikimiz için de daha iyi oluyor. Gerçi arada kalkıp yanına gidiyorum, bazen gelip benimle TV seyretsin istiyorum ama işi olduğunu söylüyor. Uzun lafın kısası artık ben de Cailloucular kervanına katılmış bulunmaktayım.

Ve işte herkesin çok beğenip anneme sipariş ettiği havuçlu kekin bugüne kadar kimseyle paylaşmadığı gizli tarifi:

Havuçlu Kek
0,75 su bardağı zeytinyağ
1,5 su bardağı toz şeker
4 yumurta
2 çay kaşığı tarçın
2 çay kaşığı kabartma tozu
1,5 çay kaşığı karbonat
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı vanilya
2+1/4 su bardağı un
İstediğiniz kadar ceviz (büyük parçalar halinde bölünmüş)
3 su bardağı rendelenmiş havuç

Şeker ve yağı karıştırın. Yumurtaları teker teker ekleyip tekrar karıştırın. Kalan malzemeleri sırayla ekleyip her malzemeden sonra karıştırmaya devam edin. Sıra havuçlara gelene kadar yoğun bir hamur elde etmiş olacaksınız, panik yok! Havuçları da ekledikten sonra hamuru yağlanmış kek kalıbına döküp önceden 180C ısıtılmış fırında 35-40 dk. pişirin. Afiyet olsun! :)

Tuvalet alışkanlığı günlüğüm-11

Uzun zaman sonra bugün ilk kez tuvalete gittim. Hem de iki kere! Böylece iki sticker kazandım! Annem bu sticker olayıyla beni gaza getirmeye çalışıyor sanki ama ben pek önemsemiyorum.

10 Ekim 2010

Ela Süper revirden bildiriyor

Ta-taaam! Cuma gecesi bende hastalanma belirtileri başladı. Burnum doldu, nefes almakta zorlandım. Annem burnuma serum fizyolojik, pijamamın yakasına da ColdMix damlatıp başımı yükseltti de azıcık rahatlayabildim.

Aynı gece babamın da en kötü gecesiydi. Annem iki oda arasında mekik dokuyup uykusuzluktan ölmemek için beni de yanlarına aldı. Solda ben, sağda babam, ayak ucumuzda enlemesine annem şeklinde yatağı üçe böldük. Allahtan yatak büyük de rahatlıkla sığabildik.

Uyuyamadıkça huysuzlandım ve mızıldanmaya başladım. Yanımda yatan babam "Aaahhhh! Çok kötüyümmmmmm! Aaahhh!!!!" diye inleyip beni bastırdıkça halime şükretmek zorunda olduğumu anladım. Çok şükür benim "Öldüm-bittim-çok kötüyüm!" gibi bir durumum yoktu. Annem sıkı sıkı örtünmemiz gerektiğini, hepimizin hasta olduğunu, iyice uyuyup dinlenebilirsek sabah daha iyi kalkacağımızı söyleyince gözlerimi kapatıp uyudum. Uyandığımda saat 8'i geçiyordu.

Annemin dediği gibi uyandığımda daha iyiydim, terlemek iyi gelmiş. Babamı revir odasına kapatıp annemle takıldık. (Çünkü babam evdeyken benimle olsun istiyorum, ortalıkta görünmediği sürece sorun yok.) Öğlen babaannem ve dedem geldiler. Bana eğlence çıktı; evde dönüşümlü olarak oynayabileceğim daha çok kişi oldu.

Cumartesi gecesi benim minik burun yine doldu. Aynı yöntemlerle uykuya daldım. Yatağın babama ait olan kısmının tamamını enlemesine kapladığım için babam beni düzeltirken uyandırma riskini alamayacağını söyleyerek "Family Bed"imizden kaçmış. Annem yatağın solunda daracık bir alanda sıkışmak, ben sağında kocaman bir alanda yayılmak suretiyle uyumuşuz. Sabah yine iyi uyandım. Bu sefer babam da atlatmış görünüyordu. Bütün günü evde dinlenerek geçirdik. Büyük konuşmuş olmayayım ama umarım gece nezlesiyle atlatmışımdır bu sefer...

PS: Çok sevdim bu "Family Bed" olayını. Aynen söyledikleri gibi sabaha kadar deliksiz uyudum. Bundan böyle bolca tekrarlamayı umuyorum. :))