28 Kasım 2009

Caddebostan'da 9 saat nasıl geçti?

Bu sabah Alp'le ailelerimizi kahvaltıya götürdük. Çok isabetli bir program yapmışız, hava o kadar güzeldi ki.. Babam t-shirt'le oturdu, yani o derece. Caddebostan Caffé Nero'nun bahçesindeki kocaman koltuklara kurulduk, kalkmak bilmedik. Biraz daha otursak oracıkta sızıp kalabilirdik. Uyku halinden kurtulmak için kalkıp sahilde yürüdük. Allahtan dün Yıldız Parkı'ndan antremanlıydık. Yürürken zaman geçmiş, benim mama saatim gelmiş. Hemen oracıkta bir yere oturup mama yemem gerektiği için Starbucks'a oturduk. Mamamı afiyetle mideye indirince keyfim yerine geldi. Fakat bütün sabah Alp'le benim aynı anda uyanık olduğumuz o kadar az zaman vardı ki, doğru düzgün bir fotoğraf çekemedik. Güneş de ne yaptığını şaşırmış, Aralık'tan beklenmeyecek kadar pırıl pırıl parlıyordu. Bizi ve ışığı ayarlamak çok zor oldu. Bu sefer de Alp'in mama saati geldi. Neyse ki, kalkmadan önce birkaç deneme yapabildik. İşte en düzgünü:Eskinazileri uğurladıktan sonra Çağan geldi. İyi ki de gelmiş! Bayramın ilk bahşişini Çağan'dan kaptım!El öpmeyi bilmediğim için burnunu ısırarak teşekkür ettim.Sonra kalkıp Cadde'de yürüdük. Acıkınca Dükkan Burger'e oturduk. Buranın menüsü hiç bana uygun değilmiş, iyi ki aç gelmemişim. Biri yer biri bakar olmasın diye Çağan bana yoğurt yedirdi. Yoğurttan sonra sofraya şöyle bir göz gezdirdim. Yok, olacak gibi değil. Bu kadar bana hitap etmeyen bir sofra olamaz diye düşünürken gözüme yeşil bir şey ilişti. Adı turşuymuş. Denemekten ne çıkar diyerek tattım. Tadı ekşi ve acıydı. Ama olsun... Ba-yıl-dım!Dükkan'a kadar yürüdüğümüz yolu geri dönüp Çağan'dan ayrıldık. Emreler her zamanki gibi evin altındaki cafedelermiş. Dönmeden oraya da uğrayalım dedik. Kolumuzu kaldıramayacak kadar bitkin düşmüştük. 5 dk. görür kaçarız diye düşündük ama köprü yolu tıkalı olduğundan 1 saat oturduk. Orada Aylin ve Selin'le tanıştım. Böyle kalabalık ortamlarda hiç sıkılmıyorum, mutlaka benimle oynayacak birileri oluyor.Bir ara Emre'nin dövmelerini çıkarmayı denedim ama bu iş böyle olmuyormuş.Maalesef 10 dk.da geçtiğimiz karşıdan bizim tarafa dönmek gittiğimiz kadar kolay olmadı. Uyku saatim yaklaştığı için huysuzluk yaptım. Zaten yorgun olan annemin son enerji stokları da yolda tükendi. Eve döndüğümüzde huysuzluğa devam ettim. Bir türlü uyumak bilmeyince annemin gözü döndü ve beni babama bırakıp yattı. Yufka yürekli babacığım benimle biraz daha oynadı ve kucağında gezdirerek uyuttu.

Bu uyku konusu her geçen gün daha da tatsızlaşıyor. Benim için hava hoş, nazım babama geçiyor ama annem fıttırdı gibi. Korkmaya başladım, beni camdan filan atar mı sizce?

27 Kasım 2009

Bugün bayram, erken kalkan erken yol alır..

Bu sabah da diğer tatil sabahları gibi 11:00'da babamı uyandırana kadar annemle oynadık. Sonra onlar kahvaltı yaparken ben yine oturduğum yerde sızdım. Uyanınca hazırlanıp bayramın ilk günündeki güzel güneşi kaçırmamak için kendimizi sokağa attık.

Aslında bugünü aile büyüklerini ziyarete ayırmıştık ama Perran Teyzem çok ağır grip olduğu için gidemedik. Biz de evimizin hemen yamacındaki en güzel hava alıp dolaşma yeri olan Yıldız Parkı'na gittik.

Hava güneşli ama soğuktu. 2-3 saati dışarıda geçireceğim için kalın giyindim. Bu montumu daha önce görmediniz çünkü ilk defa giyiyorum. Yeni almadık ama hava daha yeni yeni soğudundan anca sıra geldi. Böyle kalın giyinip bacaklarımı da örtünce artık biberonumu tutmaya gerek kalmadı, göbeğimin üzerine koyup sütümü içtim.Sütüm bitince dolaşırken uykuya daldım. 1 saat kadar uyudum, o sırada bizimkiler yemek yediler. Sonra çooook uzun bir süre yürüdük. O kadar temiz bir hava vardı ki, soğuğu hiç önemsemedik.Bu arada Yıldız Parkı'na her gidişimizde görüp de gülmekten yerlere yattığımız ve neye benzediğini anlayamadığımız bir heykel var. Sizce bu nedir; ayı mı orangutan mı? :))
Parktan dönüşte dvd almaya gittik. Ben burayı ilk defa gördüm. İçerideki renklilik beni çok şaşırttı. Yerden tavana kadar her taraf dvd doluydu. Hepsini alıp eve götürmek istedim ama olmazmış, bizimkiler izin vermedi.Oradan Migros'a geçtik. Ev yine tam takır kuru bakırdı. O kadar çok şey almışım ki araba doldu taştı. İyi ki yanımda bizimkileri götürmüşüm yoksa bunları eve kadar zor taşırdım.Akşam da Ayça ve Plamen bize geldiler. Bursa-GS maçını seyredip yemek yedik. Sonra büyükleri başbaşa bırakıp uyudum, rahat rahat dvd seyretsinler diye... Ne kadar uslu bir kızım, değil mi?

26 Kasım 2009

Safari maceram

O gün yine her zamanki gibi safari şapkamı takıp vahşi ormanda ava çıkmıştım. İşte o anda onu gördüm!Minik ördek masumca bana bakıyordu. Bense ona karşı kötü emeller besliyordum. Uzandım, ama yetişemedim. Niyetimi anlamış olacak ki kaçtı.Pes etmemiştim. Artık güvenli yuvasında olmadığına göre onu daha kolay yakalayabilirdim. Evet kaçıyordu ama ben peşindeydim.Onu köşeye kıstırdığımda artık kaçacak bir yeri kalmamıştı. Seri bir şekilde üzerine atıldım ve zavallı ördeği yakaladım. Sonra da onu afiyetle mideye indirdim! Nihahaha! Ben çok kötü bir kızımmmm!

25 Kasım 2009

Bizimkilerin hayatında neleri değiştirdim

Bebek sahibi olmaya karar vermek, sonunda da amaca ulaşmak çok kolay olmasa gerek. "Bir lokma-bir hırka" şeklinde yaşayabilecekken minicik bir bedenin sorumluluğunun kendi ellerinde olduğunu bilmek ebeveynler için kim bilir ne kadar ağırdır?

Valla ben mutlu-mesut yaşıyorum. Seviliyorum, ilgi görüyorum, kişiliğimin gelişmesi için destekleniyorum, sağlıklıyım, olabildiğince kendi minik ayaklarımın üzerinde durabiliyorum... Hayat bana güzel!

Peki annem ve babam? Olaya bir de onların gözünden bakalım mı? :)

- Uykusuzluğa alışmak: Annemin karnında büyüdükçe ve yerim bana dar geldikçe pıtır pıtır hareket etmeye başladım. Bir sağa dönüyordum, bir sola. Annem gündüzleri hareket halinde olduğundan, bu da bana beşikte yatıyormuş hissi verdiğinden mışıl mışıl uyuyordum. Gece olup da yattığı zaman benim uyanma vaktim geliyordu. Pıtır pıtır... Sağa sola... Annem nasıl uyusun?

Doğduktan sonra uyumayanlar kervanına babamı da ekledim. İlk zamanlarda annem mümkün olduğunca babamı uyandırmamaya çalışıyordu. Sonraları kendi başına halledemeyeceği performansta kaka yaptığımda ya da benimle baş edemediğinde babamı da kaldırmaya başladık.

Son günlerdeyse gece uyandım mı sadece babamı istiyorum. Annemin memeleri var, kucağında rahat yatamıyorum. Babamın koynunaysa rahat rahat kıvrılabiliyorum. Bana şarkılar söylüyor, gezidiriyor. Ohh ne rahat!

- Gezmeye ara vermek: Mekanlarda sigara içildiği için annem hamileyken gezmeye ara vermişlerdi zaten. Ben doğduktan sonra ise 8 ayda sadece 2 kere başbaşa yemeğe çıkabildiler. Gündüzleri beni de dahil edebildikleri aktivitelere mutlaka katılıyorlar, zaten blog'umdan da ne kadar gezdiğimiz ortada. Ama iş bara gitmeye, yurtdışına çıkmaya gelince performans düşüklüğü bu noktada hissediliyor. Henüz meme emdiğim için beni bırakıp gitmiyorlar. Geçenlerde aralarında konuşurlarken kulak misafiri oldum, yazın bir Cote d'Azur turu planlıyorlar sanırım. Bana ne bana ne ben de giderim onlarla!

- Benim canım acıyınca benden çok üzülmek: Bu da çok ilginç bir durum. Konuşamadığım için derdimi anlatamıyorum, tabii onlar da neye ağladığımı bilmiyorlar. Ben ağladıkça onların içi parçalanıyor. Hoş, neden ağladığımı bilseler de içleri parçalanmaya devam edecek...

- "Anne/Baba olunca anlarsın"deyişinin anlam kazanması: Bu benim de hayatım boyunca duyacağım bir söz. Bizimkilerin dediğine göre gerçekten böyle oluyormuş. :)

- Kendilerine ve birbirlerine daha az vakit ayırmak: Bizimkiler kadar birbirine düşkün bir çift için çok zor olsa gerek. Ben o kadar çok vakitlerini alıyorum ki, geriye sadece uyumak için zaman kalıyor. Yeni yeni eski hallerine dönmeye başladılar. 8 ay sonra!!!

- Çok sevdikleri arkadaşlarıyla görüşememek: Bu da bir önceki maddeyle paralel aslında. Boş zamanlarında uyudukları için ne kadar çok sevseler de arkadaşlarıyla daha az görüşür oldular.

- Sürprize alışmak: Benimle geçen bir hayat sürprizlere hazırlıklı olmak demek. Her günüm başka bir macera...

- Mutlu olmak için yeni nedenlere sahip olmak: Geğirmek, pırtlamak, kaka yapmak ya da işemek... Tabii sadece ben yaptığımda, yanlış anlaşılmasın :) Bunları ulu orta yapmak babam için hala yasak!

- Birini sınırsızca sevmek: Tabii ki beni!

- Güneşin ben uyandığımda doğması: Işığımla tüm evi aydınlatıyorum. Sabahın 5'inde!

- Bir karış kıyafete dünyanın parasını vermek: Bunu annem yapıyor daha çok, babam duysa kızar. Ama kendine almayarak denge kuruyor babacığım, merak etme.. :)

- Geç kalsalar da bir öpücük almadan evden çıkmamak: Kimbilir bütün gün beni ne kadar özlüyorlardır?

- Küçük şeylerden mutlu olmak: Kuaföre ya da maça gidebilmek, duş alabilmek, 15dk.lık şekerlemeler vb.

- Örnek olmaya çalışmak: Gördüğüm her davranışı kopyalama eğiliminde olduğumdan öğreneceğim, dolayısıyla taklit edeceğim davranışlarımda bizimkileri örnek alacağımdan bana iyi bir rol model olmaya çalışıyorlar.

Anneciğim&babacığım, hayatınızda şu an aklıma gelmeyen başka değişikliklere sebep olduysam yorum olarak ekleyebilirsiniz. Bunlar sadece benim gözlemlediklerim..

24 Kasım 2009

Diş hediyelerim

Diş çıkarmam benim için çok hayırlı oldu, bu vesileyle gardrobum doldu. Kış için daha fazla alışveriş yapmama gerek kalmadı. İşin kötü yanı çok çabuk büyüdüğüm için evde giydiğim günlük body'ler haricindeki herşey bir ya da iki kez giyiliyor. Cicilerime doyamadan büyüyorum.

Şimdiden küçülen kıyafetlerimi değerlendirmek isteyenlerden oluşan bir liste var. Sanki Hermés yeni çanta çıkarıyor da sosyetikler sırada.. :) Fakat şimdiye kadar aldığımız tüm bebek haberlerinin ucu erkeğe bağlandığından sıra olduğu gibi duruyor. Listedekiler, acele edin! Birbirinden güzel cicilerimi modası geçmeden paylaşmak istiyorum. İçeride küçük bir servet yatıyor!

Geçtiğimiz hafta diş çıkardığımı duyup beni görmeye gelenler tabii ki yine eli boş gelmedi. İşte kreasyonuma yeni eklenen parçalar:

Zara tutkumu bilen babaannemin kardeşi Perran Teyzem'den çok şık bir gömlek ve elbise:Balon eteği dikkatinizi çekti mi? Hangi organizasyona giysem diye düşünüyorum. Gömlek de o kadar hoş ki, hem pantolon üzerine hem de diğer elbiselerimin içine giyebileceğim. Altına da pembe külotlu çorap almış.

Yine babaannemin kardeşi kontenjanından Bahar Teyzem de askılı bir kot elbiseyi boğazlı uzun kollu t-shirt'le kombinlemiş. Ayrıca bir de tiril tiril bir pembiş elbise var:Bir ayağı Amerika'da olan babaannemin kuzeni Zuhal Teyzem de taaaa Amerika'dan çok güzel bir elbiseyi hırkasıyla kombinleyerek getirmiş:Carter's Türkiye'de yok ama Amerika'da populer sanırım. Doğduğum zaman da Amerika'ya gidip gelen birkaç kişi Carter's'dan hediye getirmişti.

Son olarak geçtiğimiz cumartesi beni görmeye gelen ama cumartesinin postunda yer vermediğim için bana küsen Yelda'nın hediyesi var. (Evet o teyze değil, bizimkilerin arkadaşlarına ben teyze-amca demiyorum. Onlar daha genç! :)) Yeldacığım da Mothercare'den bir elbiseyi içine uzun kollu bir shirt'le kombinlemiş.Gördüğünüz gibi ihya oldum desem haksız sayılmam değil mi?

Yelda'nın gönlünü aldım derken annem bozuldu. O da bana bir sürü şey almışmış, hiçbirine böyle post'lar açmamışmışım. Anneciğim senin aldıklarını bizzat giyerek modellik yapıyorum diye ayrıca ilan etmiyorum. Ama bundan sonra çok beğendiğim birşey olursa konu edebilirim. Blog'umun "moda" etiketi altındaki post'larını biraz zenginleştireyim değil mi?

22 Kasım 2009

Zzzzz

Sabah 5:45'te uyandım. 9:00'a kadar benimle babam oynadı, 9:00'da anneme havale etti. 12:00'a kadar da annemle oynadım. Yorulmak nedir bilmeyen bu minik bedenim sıfırı tüketmiş olacak ki bizimkiler kahvaltı yaparken onlara eşlik amaçlı oturduğum sofrada uyuyakaldım.14:00'da-tam 2 saat sonra-sanki alarm kurmuş gibi-uyanana kadar bizimkiler koltukta sarılıp dvd seyretmişler. Ben de uyanınca bir süre aralarına kıvrılıverdim ama ben aksiyon insanıyım böyle yatarak vakit geçiremem, üçlü sarılmamız fazla uzun sürmedi.

Hava o kadar güzeldi ki, güneşin çoğunu kaçırmış olmamıza rağmen çıkıp Yıldız Parkı'na gittik. Orası hiç şehir içinde gibi değil, mis gibi bir havası var. Bir de vın vın içinden geçen arabalar olmasa...