31 Ekim 2009

Donandım

Adetmiş, ilk dişi gören bebeği donatırmış. Anneannem de yarın gidiyor ve gitmeden önce bu zevkli görevi yerine getirdi. Domuz gribinden ötürü benim alışveriş merkezine gitmem yasak olduğundan anneanneme yardımcı olması için annemi gönderdim.

Bildiğiniz gibi lacivert paltomla uyumlu olacak lacivert babet arayışı içerisindeydim. Çok şık bir çift babet almışlar. Doğrusu Gap'tekinden daha güzel.Hava bir anda soğudu. Yağmur çamur olmadığı sürece Celal Dedemle her gün dışarı çıkmaya devam edeceğiz. Bu yüzden sıkı sıkı giyinmem için kışlık birkaç parça almışlar.

El örgüsü yün hırka, Paris Je t'aime baskılı t-shirt ve kadife pantolon. (Bu t-shirt'ü Paris'te yaşayan arkadaşım Deniz'i ziyarete gittiğimde giymek için sabırsızlanıyorum.)Pembe bolero ve yakasında pembe işlemeler olan kadife elbise.İçi polar dışı yün eldivenler. Sadece pembesi varmış, pembe montumla bunları kullanacağım ama bir çift de lacivert paltomla kullanabileceğim mavili ya da kırmızılı eldivenlere ihtiyacım var.Kelimenin tam anlamıyla donanmış vaziyetteyim, hepsi son derece şık değil mi? Ayakkabılarımı çok sevdim, hemen yemek istedim. Annem tipik bir kız olarak ayakkabılara düşkün olduğumu söyledi. "Ama yemiyoruz annecim..." dedi, "... ilk gece sarılıp yatıyoruz." :)

Çok teşekkürler anneannecim ve dedecim, giydikçe sizi hatırlayacağım.

PS: Yeni cicilerimi beğenenler için istikamet=Zara.

30 Ekim 2009

Patladı patlayacak derken patladı!

Ne mi patladı? Ne olacak bir süredir gergin olmamın sebebi olan ilk dişim patladı. Hacer Teyzem yemeğimi yedirirken kaşığa bir şeyin çarptığını farketmiş. Anneannemle bakmışlar, sağ altta minicik bir pirinç tanesinin ucu gibi birşey var!

Akşam annem ve babam işten döndüklerinde müjdeyi verdik. Güzel bir diş buğdayı organizasyonu yaparız artık. Babaannemler burada olsaydı hemen yarın yapıverirdik. Artık anneannemler bir daha ne zaman gelirse o zaman yaparız. Bakalım ileride hangi mesleği seçeceğim? Herşey o gün belli olacak...

Bu arada gece oldu ama hiç uyuyasım yok. Sürekli bir yerleri tırmalıyorum. Babam olaya dişlerimi kaşıdığımı zannettiğim gibi bilimsel bir açıklama getirdi. Annem, babam, anneannem, dedem, herkes beni kucaklayıp sıkı sıkı sarılıyor, evde dolaşıyoruz. Annem bu ilk sıkıntımı birlikte atlatacağımızı söyledi. Daha neler neler yaşayacakmışım ama ailem hep yanımda olacakmış. Böylesine sevgi dolu bir ortamda büyüdüğüm için çok şanslı bir bebeğim... :)

29 Ekim 2009

Ne mutlu Türk'üm diyene!

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle yine çok erken kalktım. Sabah nöbetini Celal Dedem Mahir Dedem'e devretmişti. Kalktığımda karşımda Mahir Dedem'i buldum. Ev halkı uyanana kadar oynadık. Annem kalkınca pencereye Türk Bayrağı astık. İlk defa İstiklal Marşı'nı dinledim. Annem bana Atatürk'ün resmini gösterdi, ne kadar büyük bir lider olduğunu ve bugün sahip olduğumuz herşeyi ona borçlu olduğumuzu anlattı.

Hava çok iyi değildi, bizimkiler de uyuklayıp durduğundan bugünü evde geçirdik. Anneannem ve dedem akşam üzeri çıkıp Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamak için atılan havai fişekleri seyretmeye gittiler. Aslında bizim evden de seyredilebilirdi ama camdan sarkmak lazımdı biraz. :))

Bizimkilerle evde başbaşa otururken Arda sürpriz yaptı ve bize geldi. Beklemediğim için hazırlıksız yakalandım ama Neslihan "Bu sayılmaz pazar tekrar geleceğiz." dedi. Eve ilk kez gelen bebeğe verilen yumurta, un, pamuk vb. beyazların olduğu paketleri hazırlayıp Arda'yı tekrar ağırlayacağım. Gerçi ağırlayacağım diyemiyorum, sürekli uyuyor ama olsun. :)

28 Ekim 2009

Korkun domuz gribinden!

En sevdiğim oyuncaklarımdan biri babamın anneme Prag'dan aldığı şarkı söyleyen domuzcuk. İçine elinizi sokup ağzını oynattığınızda domuzcuk şarkı söylüyor. Bu da beni çok güldürüyor. Ama bu domuzcuklar şu an farklı bir şekilde gündemdeler. Onlardan insanlara geçen bir grip türü varmış. Herkes panikte. Aşısı gelmiş. 2 Kasım'dan itibaren öncelikle sağlık personeline yapılmaya başlanacakmış. Doktorlar yaptırın ve yaptırmayın diye ikiye bölünmüş durumda. Annem bu yüzden emin olamıyor. Dediğine göre Türkiye milyonlarca doları aşıya gömmüş, başka ülkeler çekimser kalırken biz niye böyle hevesliyiz diye merak ediyor. İngiltere kesinlikle domuz gribi aşısını ülkesine sokmayacağını söylemiş. Henüz yan etkileri netleşmemiş. Kısaca şimdilik ailecek gözlem aşamasındayız. Yarın tüm okullar tatil. Hepsi dezenfekte edilecek. Doktorum da aşıyı bulursanız yaptırın diyor. Üfff çok kafa karıştırıcı bir durum değil mi?

Domuz gribi aslında normal gripten daha öldürücü değil. Bu yıl bildiğimiz gripten ölmesi beklenen insan sayısı domuz gribinden ölmesi beklenenden daha çok. Kafaları karıştıran ayrıntılar işte burada başlıyor. Çok detaya girmeden en azından korunmak için neler yapabiliriz diye araştırdım. Henüz bağışlıklık sistemim tam olarak gelişmediğinden çevremdeki herkesin bunlara dikkat etmesinde fayda var.

- Mikrobun vücuda giriş noktaları yalnızca burun delikleri, ağız ve boğaz yolu. Bu virüs çok bulaşıcı bir yapıya sahip.
- H1N1 virüsüyle temas etmekten kaçınmak veya korunmak imkânsız, bu yüzden virüsle temas etmek virüsün vücutta çoğalması kadar önemli değil.
- Sağlığınız yerinde ve domuz gribi belirtileri göstermiyorken virüsün vücutta üremesini, belirtilerin daha da şiddetlenmesini ve başka enfeksiyonların gelişmesini önlemek için bazı basit önlemleri uygulayabilirsiniz:

1. Ellerinizi sık sık yıkayın.
2. “Hands-off-the- face” yani “Ellerinizle yüzünüze dokunmayın”.
3. Ilık tuzlu suyla günde iki kere gargara yapın. H1N1'in boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp enfeksiyona sebep olabilmesi için 2 -3 güne ihtiyacı var. Özellikle bu basit, ucuz, fakat güçlü önleyici yöntemi mutlaka uygulayın.
4. Burnunuzun içini günde en az bir kere ılık tuzlu suyla temizleyin. Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk tamponlarla silerek temizleyin. Böylece burnunuzda bulunan virüs sayısını etkili bir şekilde azaltmış olursunuz.
5. Portakal suyu gibi C vitamini bakımından zengin olan içeceklerle doğal bağışıklığınızı güçlendirin.
6. Bitki çayı, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içeceklerden içebildiğiniz kadar çok için. Sıcak içecekler içmek gargara yapmakla aynı etkiye sahip fakat ters yöne doğru. Sıcak içecekler virüsleri yaşamaları mümkün olmayan ortama sahip olan mideye doğru yıkayarak götürürler. H1N1 virüsü midede çoğalamaz, herhangi bir zarar veremez ve hemen ölür.

Bebeklerde şu belirtileri görürseniz hemen ama hemen bir sağlık kuruluşuna götürün:
• Hızlı veya zor nefes alma
• Mavimsi cilt rengi
• Halsizlik
• Huzursuzluk, saldırganlık ve davranış değişikliği
• Ateş ile beraber döküntülerin olması

Grip olunması durumunda 7 gün kadar (ya da ateş düşürücü ilaçlar almadan ateşsiz 24 saat geçene kadar) evde kalmanız gerekiyor.

Bu çok ama çok önemli bir konu. Dikkatli olmakta fayda var. Umarım bu kışı hiçbirimiz hastalanmadan atlatırız.

25 Ekim 2009

Son güneşli günler

Haftasonu beklemediğim bir şekilde hava çok güzeldi. Ekim de bitmek üzere ama hala t-shirt'le çıkılacak güzel havalar devam ediyor.

Cumartesi Arda'nın mevlüt günüydü. Ben de gittim bizimkilerle. Bir sürü kadın vardı, teyzenin biri dualar okudu, herkes "Amin" dedi. Biz de annemle "Amin" dedik, Arda sağlıklı olarak aramıza katıldığı için Tanrı'ya şükrettik. Hava o kadar sıcaktı ki ev bastı bana. Pazarı mutlaka dışarıda geçirmeliyim dedim, Neslihan'ı ve Tunca'yı da ikna ettim ve ertesi gün Bebek'e gitmek üzere sözleşip ayrıldık.

Bugün de yine her zamanki gibi güne erken başladım. Hafta içi bizimkileri göremediğim için haftasonunu kucak kucağa yerlerde yuvarlanarak geçiriyoruz. Sabahtan öğlene kadar yuvarlanma faslını tamamlayıp öğlen dışarı çıktık. Hava dünkü kadar güzel değildi ama olsun. Arda ilk defa arabasıyla dışarı çıktı. Bol bol temiz hava aldırdık ona. Hayatından memnun görünüyordu, meme emip uyudu sürekli. Ben zaten dışarıda olduğum sürece keyfi yerinde olan bir bebeğim, hayat bize güzel valla. :)Akşam da FB-GS derbisini seyretmek üzere Ayça ve Plamen bize geldiler. Babam işi satışa getirdi, biz dördümüz seyrettik maçı. Ben dayanamadım ilk yarıda uyudum. Bu satırları yazarken maluptuk, oyunun gidişatına bakılırsa böyle de biter gibi görünüyor. 10 yıldır şu Fener'i Kadıköy'de yenemiyoruz, kısmet seneye...

Ela için güvenli bir ev-2

Güvenlik konusuna devam ediyorum...

BANYODA:
Aslında banyo için alınabilecek tüm önlemlerin üzerinde tek bir şey var: Banyonun kapısını her zaman kapalı tutmak. Eğer bunu başarabilirseniz benim için büyük ölçüde güvenli bir ortam yaratmış olursunuz. Ama doğruyu söylemek gerekirse banyoda tehlike yaratan durumların %100 önüne geçebilmek gerçekten zor. Küvet/kova içerisinde biriktirilen soğuk/sıcak sular, kaygan zemin, açık bırakılan deterjan dolabı, ortada bırakılan ilaçlar ve makyaj malzemeleri, tıraş bıçakları, elektrikli aletler, açık bırakılan klozet kapakları benim için tehlikeli. Bu kadar dikkatli olabileceğinizi düşünüyor musunuz?

OYUN HALIMDA:
Benim için oyuncak seçerken öncelikle yaşıma uygun olmasına dikkat etmelisiniz. Biz bebekler dünyayı oyunla tanıyoruz, çevremizde olan biteni oyun oynayarak öğreniyoruz. Oyun oynaması teşvik edilen bebekler/çocuklar diğerlerine göre düşünmeyi ve araştırmayı daha iyi beceriyor, fiziksel olarak daha güçlü ve özgüvenli oluyor, iletişime daha açık hale geliyor. Gördüğünüz gibi bunların hepsi bende var. :) Demek ki bugüne kadar ailem doğru yoldaymış, bundan sonra da başarılarının devamını diliyorum.

- Bana oyuncak alırken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta üzerinde "0-3 Yaş arası uygun değildir " işareti. Bu işaret varsa, beğenseniz bile almayın. 3 yıl sonra birlikte alırız. :) Bu oyuncaklar küçük parçalar içeriyor. Elime aldığım her şeyi ağzıma götürdüğümden bu küçük parçaları yutup boğulabilirim. Aman dikkat! 4 cm.'den küçük parçaları benden uzak tutun. Ayrıca yıkanabilen ve yanmayan oyuncakları tercih edin. Çoğunlukla yumuşak kumaş ve plastikten yapılanlar uygundur.
- Saçlı ve kopartabileceğim türden tüylü oyuncaklar da sakıncalı.
- Elektrikli yerine pilli oyuncakları tercih edin, pilli olanların da pil yuvaları vidalı olsun.
- Oyuncaklarımda 20 cm’den uzun ip olmamalı, yine boğulma tehlikesine karşı..
- Oyuncaklarım kırıldığında en doğrusu çöpe atmak, bu yüzden oyuncaklarımda hasar olup olmadığını sık sık kontrol etmekte fayda var.
- Balon çok ama tehlikeli, kesinlikle eve sokmayın.
- Artık oturabildiğim ve ayağa kalkabildiğim için yatağıma asılan oyuncaklar da sakıncalı.

Biraz daha büyüdüğümde oyuncaklarımla oynamadığım zaman kutusuna koymam gerektiğini öğrenmeliyim. Bu hem ailecek üzerine basıp düşmemizi önleyecek, hem de büyüdüğümde derli toplu bir kız olmamı sağlayacak.

MUTFAKTA:
Aslında mutfağa hiç girmesem daha iyi. Bir keresinde annem mutfakta yemek yaparken, ben de tezgaha en uzak noktada -kapının önünde- koltuğumda otururken dolaptan bir bardak durup dururken düştü ve etrafa mini minnacık bir sürü cam sıçradı. Beni sanırım Allah korudu çünkü açık mutfak kapısından salona ulaşanlar bile olmuş. Eskiden annemle evde yalnızdık, beni içeride tek başıma bırakamadığı için nereye gitse yanında taşıyordu. Bu olaydan sonra beni bir daha mutfağa sokmadı. Alakasız bir olay, tamamen kontrol dışı olan bir şey. Resmen görünmez kazanın sözlükteki karşılığı. Bu yüzden artık bana mutfak yasak!

ZEHİRLENME:
Bu da çok önemli bir konu. Her ne kadar banyo kapısını kapat, mutfağa sokma diye konuyu basite indirgesek de, afacanlık için her fırsatı değerlendireceğimi unutmayın. Ayrıca zehirlenmede tek koşul maddenin yutulması değil. Maddeyi solumam, derime değmesi, gözlerime kaçması ya da giysilerime bulaşması bile yeterli. Bu durumlar da beyinde hasara yol açabilir, körlüğe veya kalıcı sakatlıklara neden olabilir ya da en kötüsü öldürebilir.

Hareket etmeye başladığım ve ne bulsam ağzıma götürdüğüm şu dönem en tehlikeli dönem. Biraz daha büyüdüğümde merak, öğrenme ve büyükleri taklit isteğim de devreye girecek. Yani sadece şu dönem değil, sürekli gözünüz üstümde olmalı. Kokuları ayırt edemiyorum. Tehlikenin ne olduğunu yeni yeni öğrenmeye başladım. Şimdilik sadece düşebileceğimi hissediyorum o kadar. Hareketlerimin başka bir sonucu olabileceğini akıl edemiyorum. Bu nedenle şunlara ekstra dikkat lütfen:

Dolaplarda, çantalarda ya da ortada duran ilaçlar, drajeler, mobilya cilası, lavabo açıcı, böcek ilacı, deterjan, boya, sigara, alkollü içkiler, salondaki çiçekler, mutfakta lavabonun altındaki dolapta duran deterjanlar, banyodaki deterjan dolabındaki her şey, parfüm, oje, saç spreyi, aseton ve piller.

İlaçlarınızı benim yanımda içmeyin, içinde ilaç olan çantanızı benim boy seviyemde tutmayın. Taklit yeteneğim maksimumda olduğundan bulduğumda mideye indiriveririm. Anneannem annemden çok çekmiş, annem de kendini ve neler yapabildiğini bildiğinden bu konularda çok hassas. Kaşla göz arasında ciddi hasara sebep olabilirim, herkesin dikkatine..

PS: Türkiye Bankalar Birliği'nin sosyal sorumluluk projesi olan "Çok Yaşa Bebek"in sitesinde bebekler için daha güvenli bir hayat hakkında benim burada yazdıklarımdan da fazlası var: http://www.cokyasabebek.org/