22 Ağustos 2009

Sanırım yaz bitiyor

Bugün öğlene kadar evde babamla başbaşaydık. Annem bizi bırakıp kuaföre gitti. Biz de bol bol oynadık, sonra sütümü içtim ve uyudum. Babamı hiç üzmedim. Annem geldikten sonra da onunla oynadım. Bu da hoşuma gitti, günün yarısını biriyle, diğer yarısını öbürüyle geçirdim. Hep birlikte de olsak, yalnız da olsak ikisi de beni eğlendirmeyi çok iyi biliyor, hiç sıkılmıyorum. Tatil sabahları annem beni emzirdikten sonra yatağıma bırakmayıp aralarına alıyor. Sağa dönüyorum; annem, sola dönüyorum; babam. Sağa dönüyorum; annem, sola dönüyorum; babam. Tekrar sağa dönüyorum; annem, sola dönüyorum; babam. Bu oyunu çok seviyorum. :))

Akşama doğru arabaya atlayıp karşıya geçtik. GS Kalamış Tesisleri'nde Emre'nin doğumgünü vardı. Gittiğimizde şezlonglar toplanmış, akşam yemeği hazırlıkları başlamıştı. Güneş yavaşça uzaklaşıyordu bizden. Rüzgar çok şiddetli esiyordu. İlk giden bizdik, diğerlerinin gelmesini kuytu bir yerde bekledik. Herkes gelip de yerlerimizi aldığımızda donmaya başladık. Hemen boleromu ve çoraplarımı giydim. Üstüne de birkaç kat şala sarındım, hiç üşümedim ama annem ve babam dondular. Uyku saatim geldiği halde hala uykuya dalamamıştım. Huysuzlanmaya başladım. Annem iyice buz kütlesine dönmüştü. Emre ve Gözde'yi öptük, daha müsait bir zamanda biraraya gelmek üzere sözleştik ve Sümer Ailesi olarak geceyi erken bitirdik.

Doğduğumdan beri bu kadar soğuk havayı ilk kez gördüm. Sanırım İstanbul'da yaz bitiyor...

20 Ağustos 2009

5 aylık oldum

5 ay önce yine böyle bir kupa maçı gecesinde... Bir anda gelmeye karar verdim! Bizimkilerin dediğine göre zaman çabuk geçiyormuş. Yooo gayet normal geçiyor ama neyse, bozmuyorum onları.

Geçtiğimiz ay en çok severek yaptığım şey başımdan destek alarak yatakta dolaşmaktı. İnsan küçük olunca yatak kocaman geliyor tabii. Başımın üzerinde kalkıp popomu da havaya dikince önce 90, sonra 180, nihayetinde 360 derece dönerek hareketimi tamamlıyorum. Yatağımda güvenliğimi tehlikeye atmayacak minik oyuncaklar var. Onların peşindeyim. Uyandığımda bizimkiler hala uyuyor olduğundan uyanmalarını beklerken yatağımda kendi kendime oyuncaklarımla oynuyorum.

Gündüzleri sürekli oturmak işime gelmiyor. Hareket istiyorum. Annem de yere çarşaf serip beni salıyor üzerine. Debelenip duruyorum. Bu sayede spor yapmış oluyorum, kaslarım gelişiyor. Annem bugün bir blogda okumuş, blogger övünerek oğlunun 6,5 aylıkken kurbağalamaya başladığını yazmış. Bunu söylemek istemezdim ama arkadaşım geç kalmış. Ben 4 aylık olduğumdan beri kurbağalıyorum. Benden size tavsiye, annelerinize söyleyin sizi sürekli ana kucağında oturtmasın.5. ayımda başardığım bir diğer konu ise kendi kendime uyumak. Başka bir gün uyku konusunu ayrıntılı olarak yazacağım. Çeşitli evrelerden geçerek bugüne geldim. Sonuç; duşumu alıyorum, sütümü içiyorum, 8:30'da kendi kendime uyumaya hazır şekilde yatağıma yatıyorum.

Annemle oynamayı çok sevdiğim bir oyun var: Dijital çerçevede dönen resimlere bakıp resimdekilerin adını söylemek. O kadar hoşuma gidiyor ki... Bir konuşmaya başlasam da sizlere isminizle seslenebilsem. Şu an hepinizi tanıyorum ama isminizi söyleyemiyorum.

Konuşmak istiyorum ama ağzımdan sadece "Eee-eee" ve "In-ge" heceleri dökülüyor.

Her gün birkaç adım attığımı yazmıştım daha önce. Adımlarımı artık daha bilinçli ve güçlü atıyorum. Ah bir de yardımsız yürüyebilsem...

Benimle konuşmak için yaklaşanlara uzanıp yüzlerine dokunuyorum. Ellerimle yüzlerini keşfediyorum. O sırada karşı taraftan garip sesler ve mimikler gelirse değmeyin keyfime!

Bir diğer favorim aynaya bakmak. Çok eğleniyorum, kendime gülücükler atıyorum.

Biberonumu kendim tutup sütümü içiyorum.

Maalesef artık annemin benim bir uzantım olmadığını öğrendim. Yanımdan ayrılmak için arkasını döndüğü anda başlıyorum ağlamaya. Beni bırakıp gideceğini zannedip korkuyorum, en kısa zamanda bunu üzerimden atmam lazım.

Annem ve babam dışındaki herkesi yabancılamaya başladım. Bu da biraz erken oldu. Normalde bebekler 7. ay civarı yabancılamaya başlarmış. Benimle iyi geçinmek istiyorsanız görür görmez üzerime atlamayın. Önce biraz uzaktan bakışalım, bana şirinlik yapın, ilgimi çekin. Benimle aynı seviyeye inip tatlı tatlı konuşun. Biliyorum beni çok seviyorsunuz, görür görmez kucağınıza almak istiyorsunuz ama önce benim iznimi almanız lazım. Kusura bakmayın ama sokakta gördüğünüz biri üzerinize atlayıp sarılsa siz de korkup ağlarsınız. :)

Kızkıza bir alışveriş günü

Tam 29 gündür Cevahir'e gitmeye çalışıyoruz. Nereden mi biliyorum? Annemin yanlış aldığı ürünlerin fişlerindeki tarihten!!! Olmuyor, olmuyor, olmuyor! Sabah çok aktif kalkıyoruz, bugün gidelim diyoruz. Ne zaman ki güneş kendini göstermeye başlıyor, anneme bir ağırlık çöküyor. Arabamı merdivenlerden yukarı taşıyıp dönüşte aşağı indirmek yok mu?? Hep onun yüzünden! Bu sıcaklarda annem daha gitmeden yorulduğunu söylüyor.

Bugün de gitmeye niyetlendik. Bu sefer itici güç olsun diye programa Mine ile buluşmayı ekledik. Kararlıydık, çıkacaktık. Saat 2'yi gösterirken aşağıdaydık. Annem Cevahir'e gitmek için bir sürü neden yaratıyor ama o kadar büyük bir yer ki gidince sersem gibi oluyor, canı birşey almak istemiyor. Neyse ki bugünkü performansımız iyiydi. Babama bir sürü cici aldık. Ama en önemlisi 2009-2010 sezonunun parçalı formasını aldık. Formayı önce ben giyerek modellik yaptım, annem de fotoğrafımı çekerek babama gönderdi. Babam çok sevindi bu işe. :) Akşamki maça yeni formasıyla gitti.Forma alırken annem beni de boş geçmedi ve bana top aldı. İlk kez elime top geçti. Nasıl şey o öyle? Bir türlü yiyemedim gitti. Hooop uçuyor elimden. Yeni sarı-kırmızı topumu çok sevdim. :)Soluklanmak için Starbucks'a oturunca kızlara kahve ısmarladım. Onlar kahvelerini içip iş durumlarını konuşurken ben sütümü içtim ve dikkatlice dinledim.Mine beni çok özlemiş. Ben de Mine'nin duygularını karşılıksız bırakmadım ve üzerine kustum. Sanırım ödeştik. 15 gün sonra Bodrum'a gideceğiz ya, bizim tatil köyünü görmüş Mine. Anlata anlata bitiremedi, süpper bir yermiş. Dediğine göre harika zaman geçirecekmişiz. Hadi bakalım.Bugün Cevahir'de beni gören herkes sözleşmiş gibi aynı soruyu sordu: "Sen gerçek misin?" Allah Allah anlamadım, oyuncak gibi bir halim mi var?

Yazımın başında Cevahir'e değişim için gittiğimizden bahsetmiştim... Babam 8'de bizi almaya geldi. 6 saatlik süre zarfında herşeyi yaptık, elimizdekileri değiştirmek hariç. :)))

19 Ağustos 2009

Şapkalandım

Şapka arıyorum, bulamıyorum diye buradan ilan etmiştim. Cumartesi 2 şapkam birden oldu! :)
Pembe olanı babaannem, kırmızı olanı Çağan aldı. Çok teşekkür ederim. Artık gönül rahatlığıyla tatile çıkabilirim... Bekle beni Bodrum! Kavuşmamıza 15 gün kaldı...

18 Ağustos 2009

Hiperaktif bir gece

Babamın eski ajansı Hiperaktif'ten arkadaşları bugün iş çıkışı beni görmeye geldiler. Özgür, Özlem (ve kocası Fatih), Saliha, Süleyman ve Tutku... Bir sürü fotoğraf çekildik, bol bol oynadık, hoppala yaptık. Özgür profesyonel kamerasıyla birçok farklı pozumu çekti. Daha önce çektiklerinden bir tanesini dedem kocaman bastırdı ve odamın duvarına astık. Yeni çektikleri içinde de çok güzel fotoğraflar var. İşte bir örnek:Bu hiperaktif grup beni çok sevdi, her biri ayrı ayrı kucaklarına almak için yarıştı. Sanırım benimle geçirdikleri 1-2 saat yetmedi, en kısa zamanda tekrar bekliyoruz. :))

17 Ağustos 2009

İnek sütü polemiği

Blog'uma inek sütüne başlayacağımı yazdığımdan beri annem pek çok telefon aldı. Arayanlar özetle şunu diyordu: "Deli misin?! 1 yaşından önce bebeğe inek sütü verilir mi?!?!?" Annem de doktorumun görüşlerini açıklıyordu onlara.

En son dün gece Yelda açtı konuyu. Yelda'nın bütün çevresi bebekli. Bir ortamda benden ve inek sütüne başlayacağımdan bahsetmiş. Ona da benzer şeyleri söylemişler. Annem telefonu kapatınca "Ben şu konuyu internette bir araştırayım" dedi. Tesadüfe bakın ki internette bu konuda arama yaptığınız zaman karşınıza ya Milupa'nın sitesindeki bilgiler ya da Milupa'nın yaptırdığı bir araştırmaya ek yorum yaparak inek sütünü asla ve asla önermeyen doktorların yazıları çıkıyor. Diyorlar ki;
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), ilk bir yıl inek sütünün kesinlikle kullanılmamasını ve mümkünse 3 yaşına kadar çocuklara inek sütü verilmemesini önerir. İnek sütü bebeğin demir ihtiyacını karşılamaz. D vitamini, çinko ve kalsiyum açısından fakirdir. Bu yüzden bebeğin gelişimini bozar. İçerdiği aşırı protein böbreklerini yorar, bağırsaklarda gözle görünmeyen kanamalara neden olabilir. İnekte şeker hastalığı varsa bebek büyüdüğünde şeker hastası olabilir.
Bunları okuyan her anne inek sütünün çoook zararlı olduğuna kanıp markete Milupa devam sütü almaya koşar, inanın. Benimki de etkilendi tabii. "Yarın doktorunla detaylar üzerinde bir konuşalım Ela'cığım..." dedi. "Senin için iyi olan hangisiyse onu kullanalım."

Benim doktorum (Kadir Tuğcu) kesinlikle ve kesinlikle mecbur kalınmadıkça bebeklerin mama ile beslenmemesi gerektiğini düşünüyor. Bebeklerine önerdiği ilk seçenek asla mama değil. Her zaman önce anne sütü... Gidebildiği kadar... Benim gibi 5 ay idare edebilirseniz hiç bir zaman mama ile beslenmek zorunda kalmazsınız. Mama bebekleri hem şişiriyor, hem de onlarda bağımlılık yapıyor. Bir kere mamaya alıştı mı bırakmaları ve inek sütüne geçmeleri çok zor oluyor. Aşağıda doktorumun görüşlerinin bir özetini konuyla ilgilenen herkesin bilgisine sunuyorum. Sağlığımı düşünüp annemi aradığınız için teşekkür ediyor, hepinizi öpüyorum.
Çocukların sadece %2-3'ünde inek sütü alerjisi görülür. Bu alerji belirtilerini; dudaklarda, dilde, damak ve boğazda şişliklerle, bulantı, kusma, ishal veya karın ağrısı ile gösterir. Maalesef ülkemizde, sadece %2-3 çocukta görülebilecek alerji için çocuklara 1-2, hatta 3 sene süt içirilmemektedir. Bu yüzden alerjisi olmayan %97-98 çocuk ve ailesi mağdur edilmektedir. Sadece ailenin parası değil, bir de devletin dövizi telef edilmektedir. Yapılacak iş, anne sütü yetmeyenlere sütü serbestçe içirmek ve
sadece alerji görülen %2-3 çocuğa mama vermektir. Bu en mantıklı iştir. Maksat
farklı olunca, bu gerçekler ailelerden saklanmaktadır.
İnek sütüne bağlı kronik bağırsak kanaması ancak çiğ süt içmekle olur. UHT veya pastorize sütlerde bu kanamalar görülmez.
Keçi sütüyle ilgili olarak da kendisinin görüşü keçi sütünün inek sütü alerjisi olanlara verilmesi yönünde. (Folik asit yönünden daha zayıf olduğundan inek sütüne tercih edilmemeli.)

İki gündür inek sütü içiyorum. Annem takipte, yukarıda bahsedilen alerji belirtilerinden hiçbiri yok şimdilik. Birkaç haftaya yoğurta ve meyve püresine başlayacağım. Etrafımdaki herkes sütten başka şeyler de yiyip içiyor. O kadar merak ediyorum ki tatlarını... Ek gıdalara başlayacağım günü heyecanla bekliyorum.

Yoğun talep üzerine stoklar tükendi

Annemin işe döndüğü zaman kullanmam için derin dondurucuda sakladığı sütler dün bitti. Biliyorsunuz, 1 haftadır her memeden sonra dolaptaki sütlerle beslenmemi destekliyorduk. Sonuç gözle görülebilir durumda. Tartı olsa da tartılsam, çok merak ediyorum kaç gr aldığımı...

Anne sütü bitince doktorumun söylediği gibi kutu sütlerinden içmeye başladım. Doktorum "Normal süt de olur, bebekler için vitaminli olan da... Ela hangisini beğenirse..." demişti. Annem belki de bebekler için olanın sindirilmesi daha kolaydır diye düşünüp Pınar'ın İlk Adım sütünü aldı. Yoğunluğu annemin sütüne çok benziyor, tadını da hiç yadırgamadım. Lıkır lıkır içiyorum. İçtikçe içesim geliyor, biberonu bırakmak istemiyorum.

Asıl bomba; artık vanilya kokulu çiş yapıyorum. :))

16 Ağustos 2009

Deniz kenarında bir minik Ela

Bizimkiler söylenip duruyordu; "Koca yaz geçti, biz hala deniz-güneş yüzü göremedik!" diye. Birkaç sonuçsuz teşebbüsten sonra artık bu hafta sonu ne yapıp edip güneşe çıkmaya karar verdik. İstikameti Kilyos'taki Boğaziçililer'in plajı Burç Beach olarak belirledik.

Sabah erkenden hazırlandık. Hatta bir gece önceden hazırlandık. Annem sabaha bırakıp da telaş olmasın diye ben uyurken hazırlamış tüm malzemeleri. Ayça ve Plamen ile Maslak Migros'ta buluşup birlikte gitmek üzere sözleştik. Buluşma yerine gittiğimizde bir de ne görelim? Migros'un yerinde yeller esiyor! Ekibin geri kalanı "Biz bir 15 dakika gecikeceğiz..." deyince biz önden gitmeye karar verdik. Yollar bomboştu. Şıp diye Burç Beach'e varıp, minderlere yayıldık.Doğduğumdan beri ilk defa sabahtan akşama tüm günü açıkhavada, güneşte, rüzgarda ve deniz kenarında geçirdim. Babamın kucağı açık havada da uyumak için en cazip yerdi. Nasıl güzel uyumuşum anlatamam. Uyandığımda tipim kaymış, ağzım kurumuştu. Nerede olduğumu bile unutmuştum.Planda denize girmek vardı ama dalga olunca annem ve babam denizle tanışmak için bugünün doğru bir seçim olmadığına karar verdiler. Peki bu kadar yol gidip denize girmeden olur mu? Olmaz tabii... Deniz kenarında yürüdüm, ayağım ilk kez kuma değdi. Dalga gelip de su dizime kadar yükseldiğinde çok heyecanlandım. Neydi o öyle? Ne kadar da çok su vardı! En güzeli dalga geri giderken ayağımın altındaki kumun çekilmesiydi. Çok gıdıklandım. :) Hiç korkmadım!Rüzgar şiddetini iyice artırınca hava da soğudu. Şala sarınıp her yerimi kapattım. İlk deniz-güneş maceramı hastalanarak kapatmak doğru olmazdı.

Minderlerde biraz Ayça ve Plamen ile oynadım. Daha sonra toparlanıp yola çıktık. Bizimkiler normalde güneşi batırıp kalkarmış ama ben rahatsız olmayayım diye daha fazla kalmadık. Artık bir dahaki sefere... ;)